Cahd-ı Mutlak – mâlum : لَمْ يَنْصُرْ (O er kişi) Yardım etmedi.
Cahd-ı Mutlak – meçhul : لَمْ يُنْصَرْ (O er kişiye) Yardım edilmedi.
Cahd-ı Mutlak’ın alameti: Muzarinin başına لَمْ getirilir ve fiilin sonunu cezm eder. Cemi müennes nun’u düşmez. Tensiye, cemi müzekker ve müfret müennes muhataba olan nun’lar düşer. Müfret ve mütekellimin sonlarını cezm eder. Muzarinin sonunda “vav” ve “ya” illet harfleri varsa, cezm alameti olarak illet harfleri düşer.
İhbâri fiil olduğu için, mânası gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi mümkün olduğu bilgisini saklar. Hüküm fiilde saklıdır ve hükümden (emirden) muhatab yükümlüdür.
Cahd-ı Mutlak ; (1) Muzariyi, geçmiş zamana çevirir ve fiildeki hadesin geçmişteki olumsuzluğunu bildirir (mazi’nin kesin olumsuz hâlidir) ve olumsuzluğun, şu anda ân’a kadar devam etmediğini de ifade eder.
Cahd-ı mutlak, geçmişteki olumsuzluk sebeblerinin kalktığını imâ eder. diye de söylenebilir.
(2) Kalbi niyeti İFŞÂ eder. Örnek 9/78 :
أَلَمْ يَعْلَمُوا “Bilmiyorlar mı ? anlamında ;
“Ellah Teala onların kalblerinde olan niyetlerini bilir ve mü’minlere de bu Ayeti Kerime ile bildirir.” anlamı saklıdır.
Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerdeki cahd-i mutlak anlatımda :
Dinleyene, düşünmeye (tezekkür, tefekkür, tedebbür ve muhabbet tâlimlerine) tövbe ile başla emrini saklı olarak verir.
لَمْ ile bildirilen mazideki seyyiat, tövbeden sonra imtihan olmadan hemen hasenâta çevrilir. bilgisi saklıdır.
Şayet bu saklı emri idrak eder ve itaat ederse, tefekkür ede ede Kelâm haricindeki konuşmalardan sıkıntı duyduğu ve rahatsız olduğu bir hâle kavuşur. Bu kişinin kalbine “sefâ-i kalb” denir.
Lamel fiilinin cezm olmasında, fâil’de sanki kendi hâlinde huzuru tadan ve “Hakk’dan başkasına ricam kalmadı” diyen gibi olur bilgisi saklıdır.
Bu kişiler Rehberine gösterdikleri; tasdik, tâzim, halâvet ve hürmeti, hizmetindeki edeblerinden tanınır ve bilinir. Şöyle ki ;
Şayet bir kişinin ; Tasdiki yoksa, münafıktır.
Tâzimi yoksa, kalbi hastadır.
Halâveti yoksa, mürâyidir.
Hürmeti yoksa, iman zâyi olup gitmiş demektir.
“Tefekküre başla” saklı emrine bir örnek : 105/1 :
( … أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ ) “Görmedin mi? – Rabbin fil sahiplerine nasıl yaptığını”
Ayet-i Kerimesi ile başlayan Fil suresinin tefekkür sonuçlarının bazıları (örnek olması için) yazıldı :
a) Sonuçlanmış bir olayı (kıssayı) tefekkür edin, ama hâlen devam etmekte olanları tefekkür etmeyin. Sadece dikkatle seyredin ve zan’da bulunmayın. Çünkü Mevlâ ne eylerse, güzel eyler.
b) Ebrehe ile ashabının yaptıklarını ve gördükleri cezayı düşünün. Günümüzdeki benzerlerine (Ellah Tealaya savaş açanlara) hizmet etmeyin.
c) Ebrehe savaşa çıkarken ; (1) Fil’in kuvvetine güvendi.
(2) Fil’in kendisine itaat etmesine güvendi.
(3) ordusuna güvendi. Sonunda hepsi helâk oldu ve Ellah Teala’ya güvenen Mekke halkına hiç bir zarar veremedi.
d) ( … أَلَمْ تَرَ ) “Görmedin mi?” soru cümlesinde : Bu kıssadaki Esmâ’larımı Ayet-i Kerime gelinceye kadar (emrimi idrâk edinceye kadar) tefekkür etmedin ama şimdiden sonra bir mazeretin kalmadı, bilgisi saklıdır.
e) ( … فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ … ) “Fil ashabına Rabbin yaptı” fiil cümlesinin başına ( … أَلَمْ تَرَ كَيْفَ ) “Görmez misin nasıl?” ifadesi getirildiği için, “İbret alınacak bir kıssayı anlatıyorum, dikkat et!” uyarısı saklıdır. Benzer cümlelere, “Cümle-i Beyâniye” ismi verilir.
f) ( … رَبُّكَ … )’deki isim tamlamasının muzafı olan RABB ismi, REF hâlinde olduğu için, yapılanların bir benzerinin hiç bir zaman insanlar tarafından asla yapılamayacağı bilgisi saklıdır.
( … كَ … ) zamirinin muzafun ileyh olması nedeniyle de, ilâhi sıfatların mânasını hissederek anlarsın ve her dinleyişte yeni ibretler alırsın ama bu hissettiklerini tam olarak anlatamazsın (kelimelere dökemezsin) bilgisi saklıdır.
g) Ayet-i Kerime, ( … رَبُّكَ … ) ile muhatabının Rabbini işaret etmesi sebebiyle tefekkür sonuçları, muhatabın mânevi hâlinin bir aynası olur.
Şöyle ki ; Hz. Resulullah a.s.v’ı severek ibadet edenlerin, ahiret korkusu ile ibadet edenlerin, menfaat için ibadet edenlerin ve âdet olarak (alışkanlıkla) ibadet edenlerin tefekkürleri birbirinden farklıdır.
h) 105/2 ( أَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ ) “Onların yaptıkları hileyi, kötü planı boşa çıkarmadı mı?”
Ayet-i Kerimesinde ( … لَمْ يَجْعَلْ …) ; Dönüşme, etme, kılma, edinme ve çevirme anlamlarını da kapsayan bir kalb fiili olduğu için, hileyi boşa çıkarma işleminin tasarruf ile yapıldığı bilgisi saklıdır.